-
1 keyif
1) Laune f, Stimmung fkeyfi yerinde olmak/olmamak gute/schlechte Laune haben, gut/schlecht gelaunt sein, gut/schlecht drauf [o aufgelegt] seinbirinin keyfini bozmak jdm die Laune verderbenbirinin keyfini yapmak jdn bei Laune haltenbugün keyfi yok er ist heute nicht bei Laune2) Vergnügen nt, Spaß m -
2 keyif
(-yfi)а1) самочу́вствие, здоро́вье- ın keyifi iyi olmak — чу́вствовать себя́ хорошо́
keyif sormak — спра́шивать о здоро́вье, осведомля́ться о самочу́вствии
2) хоро́шее расположе́ние ду́ха, весёлое настрое́ние; весёлостьkeyifi(ni) bozmak — а) почу́вствовать себя́ пло́хо, заболе́ть; б) в испо́ртить настрое́ние кому
keyif çatmak — развлека́ться, весели́ться
- ın keyifi gelmek — подня́ться — о настрое́нии, развесели́ться
keyifi yerinde olmak — быть в хоро́шем расположе́нии ду́ха, быть в хоро́шем настрое́нии
bugün keyifim yok — а) сего́дня я чу́вствую себя́ пло́хо; б) сего́дня у меня́ плохо́е настрое́ние
3) блаже́нство, наслажде́ние, удово́льствиеkeyifine bak! — весели́сь!
4) лёгкое опьяне́ниеkeyif hali — навеселе́, пья́ненький
keyif verici zehirler — нарко́тики
- a keyif vermek — слегка́ опьяня́ть
5) жела́ние; при́хоть, капри́з -
3 keyif
",-yfi 1. pleasure in life, feeling of well-being; delight, joy. 2. mood, humor, state of mind. 3. pleasure, merriment, amusement. 4. high, kef, dreamy and languorous state. 5. psych. euphoria. 6. slang hashish. -ine bakmak to enjoy oneself, attend to one´s pleasures. - benim, köy Mehmet Ağanın. colloq. It´s my concern; and I don´t want anyone interfering, no matter who he is. -i bilmek to do as one pleases. -ini bilmek to know what one likes. -ini bozmak /ın/ to spoil (some one´s) good mood, get (someone) down. -i bozuk/yok. He´s feeling low./He´s feeling a bit depressed. -i bozulmak to become depressed, get down in the dumps. -im böyle istiyor. I just feel like doing it; that´s all. - çatmak to enjoy oneself, have a good time. -ini çıkarmak /ın/ to get all the pleasure one can out of (something), enjoy (something) to the hilt. -inden dört köşe olmak colloq. to be very pleased about something. -i düzelmek/yerine gelmek to regain one´s good humor. -i gelmek to get into a happy mood. -ine gitmek 1. /kendi/ to do as one pleases. 2. /ın/ to do as (another) likes. -ine göre as one pleases. - hali tipsiness. - halinde tipsy, slightly drunk. -ine hizmet etmek /ın/ to pander to (someone´s) desires. - için for pleasure, for fun. -in iyi mi? Are you in a good mood? -i iyi olmak to feel well. -ini kaçırmak/bozmak /ın/ to get (someone) down, spoil (someone´s) good mood. -i kaçmak to get in a bad humor, become depressed, annoyed, or irritated. -imin kâhyası mısın? What´s it to you?/It´s none of your business. -iniz nasıl? How are you? -i olmamak 1. not to feel well, to be indisposed. 2. not to be in the mood, not to feel like it. -i oluncaya kadar until he wishes or is willing to. - sormak to ask someone how he´s feeling. - sürmek to live in a pleasant, carefree way; to live the good life. - vermek /a/ to make (someone) tipsy. -i yerinde 1. in good spirits, in fine fettle. 2. in good health." -
4 подвыпить
сов., разг. -
5 подгулять
-
6 Spaß
1. ( Scherz) şaka, latife;\Spaß machen şaka yapmak;( keinen) \Spaß verstehen şaka kaldır(ma) mak, şakadan anla(ma) mak, latife götür(me) mek;\Spaß beiseite şaka bir yana;aus [o im] \Spaß şakadan, şakacıktan, şaka olarak;da hört bei mir der \Spaß auf ( fam) burada benim için işin şakası makası kalmaz;über den \Spaß gehen ( fam) şaka iken kaka olmak\Spaß machen eğlenceli olmak;jdm den \Spaß verderben birinin keyfini kaçırmak;viel \Spaß! bol eğlenceler!;das war ein teurer \Spaß ( fam) bu iş pahalıya oturdu [o mal oldu] -
7 hava
hava [xava] s\hava almak (açık \havada gezmek) frische Luft schnappen; ( umduğunu bulamamak) leer ausgehen; (içine \hava almak) Luft durchlassenlastiğe \hava basmak einen Reifen aufblasen\havadan sudan konuşmak ( fam) ins Blaue hineinreden\havaya uçurmak in die Luft sprengen\havanın gözü yaşlı es sieht nach Regen ausbugün \hava güzel es ist heute schönes Wetter3) Klima nt\hava değiştirmek das Klima ändernburanın \havası sert das Klima hier ist rauaçık \havada unter freiem Himmel6) (dans \havası) Melodie f\havası olmak Flair habenkadın güzel değil, ama \havası var die Frau ist nicht schön, aber sie hat Flairodanın öyle lüks bir \havası var( dır) ki, ... das Zimmer hat ein solches Flair von Luxus, dass...\havayı bozmak die Stimmung verderben\havasını bulmak in Stimmung kommenbu sözlerin sonu \hava! ( fam) das ist nur leeres Gerede! -
8 Laune
Laune <-n> ['laʊnə] f1) ( Einfall) aklına esme, kapris;ich habe ihre \Launen satt kaprislerinden bıktım;aus einer \Laune heraus aklına eserek, keyfî;eine \Laune des Schicksals kaderin bir cilvesi;seine \Launen an jdm auslassen birine kapris yapmak2) ( Stimmung) keyif;schlechte/gute \Laune haben keyifsiz/keyifli olmak;jdn bei \Laune halten birinin keyfini yapmak;er ist heute nicht bei \Laune bugün keyfi yok -
9 Lust
\Lust auf jdn/etw bir kimseye/şeye istek [o şehvet] duymak2. kein pl1) ( Verlangen) heves, istek, şevk;hast du \Lust? hevesin var mı?, canın istiyor mu?;ich habe keine \Lust hevesim yok;mach, wie du \Lust hast nasıl hevesin varsa öyle yap, canın nasıl isterse öyle yapnach \Lust und Laune keyfine göre;etw aus \Lust und Liebe tun bir şeyi zevkle ve istekle yapmak -
10 بسط
Iبَسَّطَ1. kolaylaştırmakAnlamı: kolay duruma getirmek2. sadeleştirmekAnlamı: yalınlaştırmak3. basitleştirmek4. uzatmakAnlamı: uzatmasına sebep olmak, temdit etmek5. sermekAnlamı: açarak yaymak veya döşemekIIبَسَطَ1. sermekAnlamı: açarak yaymak veya döşemek2. yaymakAnlamı: bir çok kimseye duyurmak3. şenlendirmekAnlamı: neşelendirmek4. düzlemekAnlamı: düzlem durumuna getirmekبَسْط1. kıvançAnlamı: sevinç2. neşeAnlamı: üzüntüsü olmamaktan doğan, dışa vuran sevinç3. mürüvvet4. ferahAnlamı: sıkıntısız, sevinçli olma durumu5. hazAnlamı: hoşa giden duygulanma, hoşlanma6. keyifAnlamı: canlılık, tasasızlık, hoş vakit geçirme7. mutlulukAnlamı: ongunluk, saadet8. memnuniyetAnlamı: sevinç, sevinme, kıvanç9. memnunlukAnlamı: sevinç, sevinme, kıvanç10. ferahlıkAnlamı: ferah olma durumu11. sevinç -
11 حبر
IحَبَّرَbezemekAnlamı: süslemek, donatmakIIحَبَر1. kıvançAnlamı: sevinç2. neşeAnlamı: üzüntüsü olmamaktan doğan, dışa vuran sevinç3. mürüvvet4. ferahAnlamı: sıkıntısız, sevinçli olma durumu5. hazAnlamı: hoşa giden duygulanma, hoşlanma6. keyifAnlamı: canlılık, tasasızlık, hoş vakit geçirme7. mutlulukAnlamı: ongunluk, saadet8. memnuniyetAnlamı: sevinç, sevinme, kıvanç9. memnunlukAnlamı: sevinç, sevinme, kıvanç10. ferahlıkAnlamı: ferah olma durumu11. sevinç12. zevkAnlamı: hoşa giden ve çekici bir şeyin elde edilmesinden, düşünülmesinden doğan hoş duyguحَبَرَ1. ferahlanmakAnlamı: sıkıntısız, tassası dağılmak2. hazzetmekAnlamı: hoşlanmak, hoşuna gitmek3. ferahlamakAnlamı: sıkıntısız, tassası dağılmak4. hoşlanmakAnlamı: hoşuna gitmek5. kıvanmakAnlamı: iftihar etmek, memnun olmak6. hoşlaşmak7. açılmakAnlamı: biraz iyiyleşmek ve ferahlamak8. bezemekAnlamı: süslemek, donatmak9. coşmakIVحَبْر1. malumatlıAnlamı: bilgili2. arifAnlamı: çok anlayışlı ve sezgili kişi3. âlimAnlamı: bilginVحِبْر1. âlimAnlamı: bilgin2. malumatlıAnlamı: bilgili3. arifAnlamı: çok anlayışlı ve sezgili kişi4. mürekkep
См. также в других словарях:
yaşamak — nsz 1) Canlılığını, hayatını sürdürmek Hiçbir şey yaşarken daha önemli değildir. A. İlhan 2) Sağ olmak Deden yaşıyor mu? 3) Varlığını sürdürmek Balıklar suda yaşar. 4) Oturmak, eğleşmek Köyde yaşamak. Şehirde yaşamak. 5) Geçinmek Bu kazançla… … Çağatay Osmanlı Sözlük
hâl — is., li, Ar. ḥāl 1) Bir şeyin içinde bulunduğu şartların veya taşıdığı niteliklerin bütünü, durum, vaziyet Herkes hâline göre bir hediye verdi. H. R. Gürpınar 2) Davranış, tutum, tavır Bambaşka bir hâliniz vardır sizin. Merhametli bir insan… … Çağatay Osmanlı Sözlük
uçmak — 1. nsz, ar 1) Kuş, kanatlı böcek vb. hareketli kanatları yardımıyla havada düşmeden durmak, havada yol almak Biraz havalanıp bir başka kayaya kadar uçtu. S. F. Abasıyanık 2) Uçak vb. araçlar özel mekanizma ile yerden yükselmek, havada yol almak… … Çağatay Osmanlı Sözlük
NEŞVE — (Nişve Nüşve) Sevinç, keyif. * Büyümek ve yetişmek. * Koklamak. * Rayiha. * Bir şeyi tekrarlamak. * Mest ve sarhoş olmak. * İyice duyup vâkıf olmak … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
ehil — is., hli, Ar. ehl 1) Bir işte yetkili olan, bir işi yapan, erbap O, bu işin ehlidir. 2) Sahip Sanat ehli. Zevk ehli. 3) hlk. Karı kocadan her biri, eş Bu adam ehliyle iyi geçinmiyor. 4) esk. Topluluk, cemaat Birleşik Sözler ehlibeyit ehlidil … Çağatay Osmanlı Sözlük
hatır — is., Ar. ḫāṭir 1) Düşünme, akılda tutma, hafıza, zihin, akıl, yâd 2) Gönül, kalp Sakın hatırını kıracak bir şey söyleme. 3) Birine karşı duyulan saygı, sevgi Hatırınız için bu işi yaptım. 4) Durum, keyif, hâl Hatırını sormak. Birleşik Sözler… … Çağatay Osmanlı Sözlük
hava — is., Ar. hevā 1) Hava yuvarını oluşturan, bütün canlıların solunumuna yarayan, renksiz, kokusuz, akışkan gaz karışımı 2) Meteoroloji ile ilgili olayların bütünü Hava biraz bozukçaydı, dışarıda serin bir yağmur çiseliyordu. M. Ş. Esendal 3)… … Çağatay Osmanlı Sözlük
sarhoş — sf., Far. ser + ḫoş 1) Alkollü içki veya keyif verici bir madde sebebiyle kendini bilmeyecek durumda olan (kimse), esrik, mest, sermest, başı dumanlı, kafası iyi, kafası dumanlı, kafası kıyak 2) mec. Bir şeyden çok fazla mutluluk duyan Zafer… … Çağatay Osmanlı Sözlük
tiryaki — sf., Ar. tiryāḳī 1) Afyon, tütün, kahve, çay vb. keyif veren maddelere alışmış olan (kimse) Tiryaki değildi ama aklına estikçe içiyordu. Ç. Altan 2) mec. Bir şeye çok alışmış, vazgeçemeyen Belki de habire yenilmekte olduğu için zaten öfkesi… … Çağatay Osmanlı Sözlük
haz almak — hoşlanmak, keyif almak Bunların hiçbirisinden haz almazdı, bu âlemde bir güzellik olmak lazım gelse bir başka biçimde lazım geleceğini düşünüyordu. H. Z. Uşaklıgil … Çağatay Osmanlı Sözlük